19 Kasım 2013 Salı

Aşk Sadece Hayallerde

İnsanın hayatında bir yapmak istedikleri vardır;
Bir de yapması gerekenler...
Aramak istersin mesela,
Sesini duymak, 'Seviyorum' diye haykırmak istersin.
Ama kapatır telefonu susarsın...
Ya da özlersin;
Sarılmak istersin sıkıca.
Fakat öyle bir an gelir ki yanından geçse gözünün içine bile bakamazsın.
Kırgınlıkların vardır belki.
Özlemin yok eder bütün kırgınlıklarını ama.
Seversin kendince.
Elinden başka hiç bir şey gelmez ki.
O seni istemediği sürece sadece uzaktan bakarsın.
Ve istemez her seferinde.
Çünkü aşk diye bir şey yok.
Aşk sadece hayallerde...
Ve burası o hayallerin gerçek olduğu bir dünya değil...

13 Ekim 2013 Pazar

Benimki Şekersiz Olsun

Verilen hiç bir söze güvenim yok artık.
Bu dünyada sözünde durma devri kapandı çoktan.
Acaba bu sefer diye başladığın her olay bir hançer daha saplar kalbine.
Kaçıp sığındığın her yer; karanlık, ıssız...
Tek başına mutlu olabiliyorsan mutlusun ancak.
Yalnızlığı seviyorsan mutlusun.
Hem neden sevilmesin ki yalnızlık?
Kimse zarar veremiyor bir kere.
Elinde bir bardak sıcak çay;
Uzaktan umarsızca izliyorsun insanların kapışmalarını.
Farklı dünyalarda yaşıyormuş gibi...
Sevgiyi savunmak için verdiğin savaş anlamsızlaşıyor yavaşça.
'Bir şeyleri değiştirebilirim.' dediğin an;
Gülüyor bunun olamayacağını daha önceden farkeden insanlar sana.
Yaşının kaç olduğuna bakmıyorlar orada.
Sadece yaşadıklarına bakıyorlar...
Daha sonra katılıyorsun aralarına sen de.
Üstelik çay onlardan;
Benimki şekersiz olsun...

2 Ekim 2013 Çarşamba

Sevgi ve Umut

Özlüyorum...
Yağmurlu bir günde camdaki buğuya bakıp özlüyorum seni.
Ya da serin bir sonbahar gününde ısınmak için birbirlerine sarılan sevgililere bakıp özlüyorum.
Ben genel olarak özlüyorum seni...
Beni göremeyeceğin kadar uzağında; seni görebileceğim kadar yakınında duruyorum daima.
Yoldan geçen insanları sen sanıyorum kimi zaman.
Sonra yüzler netleşiyor ve yoluma devam ediyorum başım önde...
Yoruluyorum, üzülüyorum ancak bir yerde ışıldamaya hazır bir umut barındırıyorum hep.
Bir adımınla bütün şehri aydınlatabilecek, gücünü benim bile kavrayamadığım bir umut...
Evet kavrayamıyorum çünkü gördüğüm bütün zararlara rağmen kaybolmayan bir umut bu.
Zaten elimde başka ne var ki?
Sen yoksun.
Sevgim ve umudum var...
Bunlar yeter...
Hayır yetmez!
Yeter! Yetmeli...

1 Ekim 2013 Salı

Tespit: Kavga

Kavga etmek, özlemin somutlaşmış halidir kimi zaman.
Kimi zamansa bir isyandır, bulunduğun duruma.
Çaresizliktir belki de... Ya da sevmektir delicesine...
Kavgaya sebep olan ise, onun yanında birini görmeye dayanamadığından gözlerini kapatmak;
Ancak onu da göremediğinden gözlerinin bir şekilde açılmasıdır.
Bu durumda mümkün müdür kavga etmeyi bir duyguya sığdırmak?
Ancak önemli bir nokta var ki burada;
Bağır, kavga et, git...
Herkes yapar bunları.
Ve belki de bu yüzden yapamaz insan sevdiğine bunu.
İçindeki volkanı söndürüp lavlarından zarar görürken bir tebessüm olur hep sevdiğine karşı.
İstediği şey ise basittir;
Hayatındaki 'herkes' olmamak; 'tek' olmaktır. 

26 Eylül 2013 Perşembe

Neredesin?

Canım yanıyor…
Bir ayna parçalandı ve şuanda kırıklarına basıyorum.
Ayağım kanıyor.
Karanlık her taraf.
Hangi yöne gideceğime karar veremiyorum.
Bulamıyorum yönümü.
Kalbimin ‘güm güm’ atışını duyuyorum sadece.
Bu sefer heyecanla atmıyor.
Hissedebiliyorum.
Hızlı geçen araba sesleri ve yabancı uğultular var. Neredeyim ben?
Ben önemli değilim de sen neredesin asıl?
Yanımda mısın?
Sen yanımdaysan benim nerede olduğumun bir önemi yok.
Güneşin ilk ışıklarıyla etraf aydınlandığında, görebilecek miyim seni?
Dur dur cevap verme. Cevabın korkutuyor beni.
Benim en büyük dayanağım umut.
Alma elimden onu.
Düşürme beni.
Yürüyorum her şeye rağmen,
Topallayarak bile olsa...

24 Eylül 2013 Salı

'O'

Seversin...
Karşılık beklemeden, karşılık bulma ümidiyle seversin.
Bu paradoks içinde dönerek seversin.
Bıkmadan, usanmadan;
Sadece seversin...

Gözünde öyle bir yerdedir ki senin için,
Ne sen, ne o, ne bir başkası indirebilir oradan.
Kurmuştur oraya sevgi dolu bir taht,
Ya da sen kurdurtmuşsundur masumca,
Sadece severek...

Umudunu kaybetmezsin bir an bile.
İtiraf edemez, söyleyemezsin belki de.
Ama içinde çimlendirir, büyütürsün onu.
Hem de üzülmeyi göze alarak...
'Onun' için üzülmeyi göze alarak.
Çünkü içinde 'o' olan her şey güzeldir.
Mutluluk da üzüntü de.
Her şey...

13 Eylül 2013 Cuma

Hazırım

Olmayacağını bilerek giriyorum bu yola.
Ve bunu hissettiğim anda içimdeki sesle geliyorum kendime:
‘Vazgeçme!’ diyor bana haykırarak.
Umutsuzluklar içinde bir umut tanesi yakalayıp onu büyütmeye çalışarak ilerliyorum.
Ya da umut mu bırakmayan peşimi? Bilemiyorum…
Yolun sonunda; belki büyük bir mutluluk belki de büyük bir hüsran var.
İkisine de hazırım!
Hayır, hayır yalan söylüyorum. İnsan hüsrana hazır olabilir mi hiç?
Ben sadece seni sevmeye hazırım.
Sonucunun ne olduğunu önemsemeden;
Tüm kalbimle sevmeye…


11 Eylül 2013 Çarşamba

Aşk

Aşk umuttur aslında,
Geçmişe perde çekip geleceğe umutla sarılmaktır.
Karşılık bulabilme hevesiyle
Kimi zaman bir tebessümden anlam çıkarmaktır.

Aşk fedakârlıktır aslında,
Kendinden önce onu düşünmektir.
Tartışırken bile
Ya üzülürsem değil; ya üzersem demektir.

Aşk bütünleşmektir aslında,
Ortak hayaller kurmaktır.
Ve en önemlisi
“Ben” kavramını “biz” yapmaktır.

İstiyorum

Güneşin doğuşuyla başladı içimdeki umut.
Ve o andan itibaren batışıyla kaybolma ihtimali korkuttu beni hep.
Sevmek istiyorum.
Sonsuz güvenle, delice sevmek istiyorum.
‘Benimle gel’ dediğinde, bir an bile düşünmeyecek kadar güvenmek; asla yapmam dediğim çılgınlıklar yapacak kadar sevmek istiyorum.
Konuşmak için binlerce bahane bulup konuştuğum anda kendi göz parıltımla aydınlanmak istiyorum.
Hayaller kurmak istiyorum. İçinde ‘biz’ ve başkaları olan hayaller.
Dahası mı? Bu hayalleri seninle kurmak istiyorum.
Oldu mu, olacak mı, yapabilir miyiz demeden, sadece ‘biz’ merkezli hayaller kuralım istiyorum.
En önemlisi de ne biliyor musun?
Güneşin batışıyla bitecek deseler dahi ‘ya bitmezse’ umuduyla ‘sen’i sevmek istiyorum… 
Sadece seni…

8 Eylül 2013 Pazar

Küçük Bir Çocuk

Küçük bir çocuk oluyorum seni düşünürken, imkansız kavramını henüz bilmeyen ve umut peşinde koşan. Markete girdiğinde tek oyuncak hakkı olan bir çocuk. Ve her defasında seni seçiyorum. Kendi yarattığım dünyamın başrol oyuncusu yapıyorum seni. Oyun oynayalım dediklerinde ‘o olmazsa oynamam’ diyorum her zaman. Başrol olmadan oyun mu olur sanki?

Küçük bir çocuk oluyorum seninle konuşurken. Çekinmeden, bütün düşündüklerini söyleyebilen bir çocuk. Sen üzülünce ise tek bir soru oluşuyor kafamda: ‘Nasıl tekrar mutlu ederim?’. İşte o zaman saçmalayan bir çocuk oluyorum. Kafanı bir nebze dağıtan en ufak bir hareketim sonucu ise ‘İşte zafer benim!’ diyorum kendi kendime.

Ve küçük bir çocuk oluyorum severken seni. Bütün kötü düşünceler siliniyor aklımdan. Saf sevginin verdiği heyecanla koşuyorum ortalıkta. Korkmuyorum üzülmekten. Başkası yüzünden üzüleceğime senin için üzüleyim diyorum. Mutluyum, öyle veya böyle mutluyum. Fazla bir şey beklemiyorum severken seni. Tek söylediğim: ‘Ben bütün oyuncaklarımı getiririm, sen yeter ki benimle oyna.’

7 Eylül 2013 Cumartesi

Seçmeler: Bu Sevgidir

Onun güzelliğini herkes görüyorsa o bence az güzeldir.
Herkes biliyorsa o bence hiç güzel değildir.
Onun güzelliğini yalnız ben görüyorsam bu sevgidir.
Yalnız ben biliyorsam bu aşktır.
Hiç kimse görmüyorsa bu yalnızlıktır.


Özdemir Asaf (1923-1981)

Öğrendim

Hissizleşmeyi öğrendim.
Canım yandığı halde gülebilmeyi,
İnsanları güldürebilmeyi öğrendim.
Yok saymayı öğrendim...
             
Verilen sözlerin tutulmadığını öğrendim.
Kendimden başka kimseye güvenemeyeceğimi,
Hatta kimi zaman kendime bile güvenemeyeceğimi öğrendim.
Hayal kırıklığını öğrendim...

Susmayı öğrendim.
Konuşmayıp her zaman ileriye bakmayı,
'Her şey güzel olacak, bekle!' demeyi öğrendim.
Umut etmeyi öğrendim...

3 Eylül 2013 Salı

Ben

Ben beklerim,
Ben sabrederim,
Ben severim…
 
Gözlerimi kapatıyorum,
Bir nehirdeyim, akıntı nereye götürürse oraya gidiyorum. Şikayetçi miyim?
Asla! Huzur kimi zaman kontrolcülüğü bırakmaktan geçer.
Ben bıraktım.
Kayalara çarpmayı göze aldım, ne kadar acıtabilir ki? Korkmuyorum!
Hayır hayır ben bunu düşünmüyorum.
Nehrin akışıyla kulağıma gelen su sesi ve kuşlar… Bunu düşünüyorum,
Bunu seviyorum…
Hayat daha da kolaylaşıyor. Yaşamak güzelleşiyor.
Gökyüzünün gri tonu gidiyor artık, ben kovalıyorum onları.
Bütün güzelliğiyle masmavi gökyüzü karşımda.
Hangi durumda olursam olayım bırakmıyorum elimden huzuru…
Bırakmayacağım da! Çünkü;

Ben beklerim,
Ben sabrederim,
Ben severim…

31 Ağustos 2013 Cumartesi

Kendi Dünyanın Güneşi

Aşık olduğun birine bunu söyleyemiyorsan; aslında bunun tek bir sebebi vardır. Utanç ya da gurur mu? Hayır değil. Çünkü aşk ne gururu engel olarak görür kendine, ne de utancı. Bunun sebebi sadece korkmaktır… Aşık olmanı ve sevgi beslemeni sağlayan o güzel arkadaşlığı kaybetmekten korkmaktır. Senin derdin ‘Bir sevgilim olsun.’ Değildir çünkü; ‘Hayatımda o kişi olsun.’dur, onu hayatından kaçırmamaktır. İşte bu saf bir sevgidir. İçtendir. Ve en güzel aşk, sağlam bir arkadaşlıktan sonra başlayan aşktır. Aşık olmak değil; aşık bulmaktır kendini. Çünkü birlikte olacağın kişi duygusal paylaşımlarının olduğu sevgilin değildir sadece; eğlenmek için çıktığın bir arkadaşın, içip dertleşmek istediğin bir dostun, yanında güvende hissettiğin ailen, sana bir şeyler katan bir öğretmenin ve hatta yanlışlarını yüzüne söyleyebilen küçük yabancı bir çocuktur. Yani kendi dünyanın güneşidir…

29 Ağustos 2013 Perşembe

Aşk ve Sevgi

Sevmek kadar güçlü bir duygu yok galiba. Hele ki aşık olduğun kişiyi sevmek; işte bu bambaşka bir duygu. Evet aşk ve sevgi farklı kavramlar. Aşk ne kadar heyecan ve tutku dolu olsa da sevgi olmazsa olmazlardan. Sevgi bir oturmuşluk içerir. Aşık olduğun kişiden karşılık görmediğin zaman unutmaya mahkumsun. Ama ‘gerçek’ sevgi beslediğin bir insan için öyle değildir; Sevdiğin insana hep gülümsemek istersin. Gülümsemenin onda yarattığı enerjiyle mutlu olursun. Karşılık bulamazsan; ne kadar acı çekersen çek onun mutluluğundan dolayı oluşan huzuru bulursun içinde parça parça. Ve hayatından çıkaramazsın sevdiğin insanı. ‘Sevgilim’ demek isterken ‘arkadaşım’ diyebilirsin; ama hep bir umut beslersin ‘belki’ diyerek.

27 Ağustos 2013 Salı

Keyfli Bir Sabah

Kahvaltıdan henüz kalkmıştı yaşlı çift. Adam gazeteyi hanımından önce kapmış ve ilk okuma hakkını kazanmıştı. Her sabah kahvaltıdan sonra bu tatlı çatışmayı yaşarlardı. Genelde de yaşlı adam kazanırdı. Aslında hanımının yarattığı ufak bir oyundu bu. Ona sataşmak her zaman hoşuna giderdi. Karısının yanağına ufak bir öpücük kondurup terasa gazetesini okumaya geçti yaşlı adam. Ve başladı homurdanmaya ‘Ne olacak bu ülkenin hali hanım, bizim zamanımızda böyle miydi?’ diye. Hanımı ise tebessümle yanına gelerek, ‘Yaşlanıyoruz Mümtaz efendi.’ dedi. Mümtaz efendi ise her zamanki kibarlığıyla ‘Ben yaşlanıyor olabilirim ama sen ilk günkü gibisin.’ dedi ve gazeteyi hanımına bırakıp içeri geçti. Daha sonra elinde tepsi ve iki kahve fincanıyla Mümtaz efendi görüldü terasın kapısında. ‘Bize kahve yaptım.’ diyerek bıraktı masaya elindeki tepsiyi. Denizi gören teraslarında tatlı bir esinti eşliğinde kahvelerini yudumlamaya başladılar. Kahvelerini daha bitirmemişlerdi ki huzur dolu bir ses duyuldu dışarıdan. Akordeon sesiydi bu. Mümtaz efendi sandalyesinden yavaşça kalkıp ‘Şimdi dans zamanı.’ Diye fısıldadı hanımının kulağına. Daha ‘Aman elalem…’ derken kendini ayakta buldu kadın. Ardından birbirlerinin gözlerinin içine bakarak dans etmeye başladı tatlı çift. Mutluydular, birbirlerine olan sevgi ve saygıları en büyük servetleriydi ve değerini biliyorlardı. Gençliklerinde sadece tatillerde geldikleri bu tek katlı şirin ev şimdi onların daimi yuvaları olmuştu. Ve daha geçirecek nice seneleri vardı…




Öyle Biri

Öyle biri olmalı ki yanında, ‘Sana sonsuz güveniyorum.’ diyebilmelisin. Başın sıkıştığında, bir an bile düşünmeden arayabileceğin ilk kişi olmalı. Mutluluğunu da üzüntünü de yanında yaşayabileceğin biri… Kısacası seni her halinle seven biri. Ya da ne derler hani ‘Seni sen olduğun için seviyorum.’ diyen biri… İçinde aşkı barındırmalı. Gözlerine her baktığında kalbinde oluşan o çarpıntı var ya; evet işte o hayatının en güzel fon müziği olmalı bir keman sesi misali… Hayallerinin onur konuğu haline gelmeli, hepsini onunla süsler hale gelmelisin. Bir liman olmalı istediğinde sığınabileceğin. Fakat sen demir atarken bile ‘Ya incitirsem.’ düşüncesi beyninin bir köşesinde olmalı, kıyamamalısın… Ve en önemlisi kaç yıl geçerse geçsin aynı ışıltıyla bakmalı sevdiğinin gözlerine. Bıkmadan, usanmadan ilk günkü gibi içtenlikle diyebilmeli ağzından çıkan o cümleyi: ‘Seni seviyorum.’

25 Ağustos 2013 Pazar

Basit Bir Hayal

Sakin ortamlar insanı ‘hayal kur’ diye dürtüyor adeta. Sahilde; esen rüzgar, dalga sesleri ve yıldızlar… Tek bir eksik var o da; sen. Sen de olmalısın yanımda. Sayısını tahmin bile edemediğim bu yıldızları beraber izlemeliyiz. Hepsinden tek tek mutluluğumuza dair dilekler dilemeliyiz. Ya da hayır hayır, dilememize gerek mi var? Sadece izleyelim; mutluluğun peşinden koşmayalım, biz birlikteyken mutluluk peşimizden koşacaktır zaten. Dalga seslerinin rüzgarla bir olup ‘sadece’ bizim için hazırladığı müziği dinleyelim. Bir süre hiç konuşmamalıyız ama. Sadece dinlemeli ve izlemeliyiz. Doğanın bize karşılıksız hazırladığı bu ortama saygı duymalıyız… Aa şansa bak, dolunay da var. İşte şimdi tam oldu. Ay batana ve güneş ilk ışıklarıyla gökyüzünü aydınlatana kadar oturabiliriz. Ve güneşin doğup dalgaların bize yaptığı serenadın bitmesiyle artık tek başımıza kalabiliriz. Hafif bir rüzgar, güvenli bir omuz ve huzurlu bir uyku… İşte tebessüm dolu basit bir hayal, sonsuz mutluluk…

23 Ağustos 2013 Cuma

Mutluluk Mıknatısı

Aşık olma korkusu denen bir his vardır. İnsana hep kötü anılarını, pişmanlıklarını hatırlatan; tekrar aynı üzüntüyü yaşar mıyım korkusunun bütün benliğini sarmasıyla ‘Acaba geri mi çekilmeliyim?’ soru işaretini oluşturan bir his. Peki geri çekilmeli mi gerçekten? Zorluklara göğüs germekten kaçınmak mı doğru olan? Hayır hayır bu olamaz. Onu görmek için beklenen günlerin heyecanı, söylediği en ufak bir sözün kalbinde oluşturduğu çarpıntı, ‘Beni düşünüyor mu acaba?’ merakı ve en önemlisi az veya çok karşılık bulma umudu… Bu hislerden vazgeçmek olamaz doğru olan. Olmamalı. Aşk adeta bir mutluluk mıknatısı olmalı. Öyle bir gücü olmalı ki; ‘zor’ kavramına ters düşüp ‘umut’ kavramının ta kendisi olmalı.

Kısa Hikayeler

Küçük bir çocuk. Soğuk bir kış gününde yorganın altına sığınıyor. Ancak korunmak istediği soğuk değil, bitmek bilmeyen o kavgalar. Evet anne-baba kavgaları. Her akşam, gittikçe artarak devam eden bağrışmalar. Ne yapmalı? Nasıl durdurmalı? Gücü yeter mi karşı koymaya? İçinde '7 yaşındasın sen! Büyüdün, kalk kurtar anneni.' diyen o cesur ses. Evet, yapabilirdi bunu. 7 yaşında bir delikanlıydı o. Babasına gidip 'Rahat bırak annemi kötü adam!' diyebilirdi. Bugüne kadar neden dememişti ki zaten. Cesur çocuğun odaya girmesiyle durulan bir kavga ve geriye kalan gözyaşları... Çocuk odaya girene kadar onun varlığını unuturcasına bağıran bir baba ve çocuğunun bunlara şahit olmasından kahrolan bir anne. Bu onların sadece bir gecesiydi; ama her gecesiydi...

Başka Pencereler

Hayat bize her zaman başka pencerelerden bakma şansını vermez. Bazen bu şansı yakalayanlar bakabilir ancak. Farklı hayat hikayeleri, öyküler, fotoğraflar, şiirlerdir bizi bunlara götüren. Bakalım burada ne kadar bakabileceğiz, 'Başka Pencereler'den.